Girişimciler için teknoloji, çalışmak için oldukça kasvetli bir alan. İstediğiniz kadar geniş kaynaklarınız ve paranız olsun, sizi kurtaracak tek formül, yeni fikirler bulmak ve bunları gerçeğe dökmek. Mucitin dilemması, yüksek teknolojide hâlâ yaşıyor.

İnovasyonu Moore Yasaları yönetir

Bilişim teknoloji alanındaki hemen her proje Geoffrey Moore’un teknoloji benimseme eğrisini takip eder. Erken benimseyiciler yeni ürünlerin ne kadar kullanışlı olduğunu test ederler. Daha sonra bu öncü insanlar yeni fikrin ederini belirledikten sonra bir grup insan bu yenilikten faydalanmak için üründen yararlanır. Ürünün ayakları yere bastığında ise sürünün geri kalanı ürünü kullanmak ve geride kalıp kendilerini kurda kaptırmamak için sıraya girer. Ürünü en son kullanmaya başlayanlar ise önceden kullandıkları ürün artık tedavülden kalkan, destek görmeyen, bu yüzden yeni bir ürün kullanmak zorunda olan kişi ve kurumlardır. Her yeni nesilde bu döngü kısalır ve teknoloji daha hızlı benimsenir.

Mevcut pazar liderinin yenilikçi olamayacağını iddia eden bir yasa yok. Kaldı ki günümüzde teknoloji yeniliklerinin birçoğu devlerin oyun alanlarında (bakınız: laboratuarlar) geliştiriliyor. Ancak bu devlerin iş modelleri geliştirilen yenilikleri bir girişimcinin atikliği ve kararlılığıyla pazara sunmaya izin vermiyor.

Bilişim teknolojileri alanındaki yenilikler ayrıca Moore’un ikinci yasasını da takip ediyor: Her yeni geliştirilen teknoloji iki katı performansı bir öncekinin yarı fiyatına sunar. Moore’un ikinci yasasının etkisi ise aynı oranda kâr elde etmek için bir önceki nesilden 2 – 4 kat daha fazla ürün satmak zorunda kalınması (fiyat yarıya düşerse satış hacmi artmak zorundadır). Geniş pazar hacmine sahip oyuncular için böyle büyük atılımlarda bulunmak oldukça zordur. Şirket bilançoları zarar görür, en azından döngünün ilk birkaç adımında. Yenilik uğruna kendi şirketine zarar vermek ise ancak kendini teknolojiye adamış liderlerin işidir (yani toplamda belki bir avuç dolusu insan).

Girişimcinin avantajı ve riski kabullenişi

Girişimcilerin önündeki fırsat, tam olarak bu. Yeni bir girişimcinin zarar vermekten korkacağı bir şirket yoktur. Aynı şekilde üstlerinde her yeni çeyrekte daha fazla gelir performansı talep eden hissedarlar da yoktur. Girişimcilerin arkasında edinileceği kesin olmayan gelirleri sunabilecek bir şirkete büyük paralar akıtan risk sermayedarları vardır. Eğer pazardaki bir sorunu mevcut çözümün çeyreği kadar bir maliyetle çözebilecek bir çözüm varsa, bu büyük bir avantajdır. Mikroçip teknolojisi haricindeki teknoloji endüstrilerinde yeni bir çözüm üretmek çok büyük sermaye gerektirmez. İyi bir fikir, yenilikçi ve hayalperest bir mühendis, finansal bir destek ve fikrinizi dinleyecek insanlar (ve elbette bu insanlara derdinizi anlatacak kadar enerjinizin olması) ihtiyacınız olan şeylerdir.

Pazardaki oturmuş oyuncuların bu durumu anlaması, birkaç sene geçmesine ve yaşadıkları büyük müşteri kaybına bağlıdır ve bu büyük oyuncular yeniliğe ancak bu gelişmelerden sonra cevap verir. O zaman bile büyük şirketlerin yeni teknolojiyi yeniden yaratması ve yayması çok uzun süreceğinden, bu şirketlerin sıkça başvurduğu çözüm büyük işler başarmış ufak girişimi satın almaktır.

Doğru fırsatı değerlendirmek

Bir örnekle başlayacak olursak iş zekası araçları pazarı son 20 yıldır birkaç büyük oyuncunun elinde: SAP tarafından satın alınan Business Objects, IBM’in aldığı Cognos ve Oracle’ın bünyesine dahil olan Hyperion. Ve Microsoft. Pazardaki toplam ürün kârı yıllık 15 milyar dolar düzeyinde ve bu teknolojilerin çalışması için gerekli özel hizmetler 40 milyar dolarlık ayrı bir gelir kalemi oluşturuyor.

Bu yaklaşımdaki en büyük sorun, çok yüksek maliyetler ve sonuç alma zamanının çoğunlukla iki yıldan fazla olması. Tabii teknolojinin karmaşıklığından dolayı projenin işe yaramama ihtimali de var. Ayrıca iş zekası araçları kullanıcıların üstün teknoloji bilgisine sahip olmasını gerektiriyor ve maalesef çoğu iş adamında böyle bir yetkinlik bulunmuyor.

Böyle bir pazarda yeni bir oyuncu olan Visier probleme farklı bir açıdan yaklaşıp hizmet maliyetlerini, karmaşayı ve iş riskini ortadan kaldırıyor. Sonuçları neredeyse anında, doğrudan kullanıcılara sunuyor ve hiçbir teknik yetkinlik gerektirmiyor. Bu durumda maliyet yirmide birine düştüğünden ve özelleştirilebilir bir hizmet sunduklarından yeni bir oyuncu pazara çok daha hızlı bir giriş yapabiliyor. Önemli olan, zayıf noktaları bulmak, bu zayıf noktaları kendi şirketinizin güçlü yanlarında konumlandırmak ve pazara girmek. Gerisini zaman gösterecektir.

Yazar Hakkında

mm

Girişimcileri, şirketleri, yatırımcıları ve profesyonelleri bir araya getiren geniş bir ekosistem olan İTÜ Çekirdek, kimyadan elektroniğe, bilişimden biyogenetiğe tüm sektörlere açık bir girişimcilik merkezidir.

Paylaşım
Close