Teknoloji, insanların çeşitli bilimsel beceri, teknik ve yöntemleri kullanarak insan hayatını kolaylaştırmak adına yaptığı her türlü faaliyettir. Peki, bu faaliyetler sonucu ortaya çıkan ürün, mal ve hizmetler hayatımızı kolaylaştırmanın ötesine geçip, bizi kendilerine bağımlı hale getiriyor mu dersiniz?

Teknoloji elbette ki insanoğlunun istek ve ihtiyaçlarına pratik çözümler sunmak için ortaya çıkıyor. Thomas Edison 1879 yılında elektrikli ampulü icat etmeseydi, bugün televizyon hayatımızda olmayabilir, internete bağlanamayabilir ve belki de akşamları mum ışığında oturmaya devam ediyor olabilirdik. Bundan 30 yıl önce ceplerimizde olmayan akıllı bir telefonla, bugün saniyeler içinde fotoğraf çekebiliyor, sevdiğimiz insanlara istediğimiz her an ulaşabiliyoruz. Üstelik yer ve zaman bağımlılığımız olmadan. İşte bu noktada hem teknolojinin önemi hem de teknoloji bağımlılığı ortaya çıkıyor.

Davranış bilimlerinde bağımlılık, “tekrarlama isteği uyandıran, kontrol edilemeyen, giderek artan miktarda zaman ve çaba gerektiren, azaldığında ya da kısıtlandığında huzursuzluk yaratan, bireyin günlük hayatını ciddi şekilde etkileyen bir davranış sendromu” şeklinde tanımlıyor. “Teknoloji bağımlılığı” bir kavram olarak henüz literatürde yer almasa da, çoğu zaman “internet bağımlılığı” ile anılıyor. Tahmin edersiniz ki, bizi teknolojiye bağımlı hale getiren etkenlerin başında internet geliyor. Günümüzde birçoğumuz, bize internete erişme imkânı sunan telefonlarımızdan ayrı bir saati bile zor geçiriyorken, teknolojiye bağımlı hale geldiğimizi söylemek yanlış olmaz.

Peki, nasıl oluyor da ihtiyaçlarımızı karşılaması amacıyla yola çıktığımız teknolojilere bağımlı hale geliyoruz?

Teknoloji, bizim için bir konfor alanı yaratıyor. Daha az çabayla bilgiye ulaşabiliyoruz. Bu açıdan baktığımızda, teknolojinin tüketime yönlendiren bir yanı olduğunu söyleyebiliriz. Elimizin altında ne kadar teknoloji varsa kullanıyor, minimum eforla maksimum verimliliğe ulaşmayı bekliyoruz. Tüm bunları yaparken insan olduğumuzu, günün sonunda tüm bu teknolojilerin insana hizmet ettiğini ve insanlar tarafından anlamlandırıldığını unutuyoruz.

Oysa David Hume’un da dediği gibi ,”insan doğası gereği sosyal bir varlıktır.” Biz, teknoloji hayatlarımıza dâhil oldukça sosyalleşmiyor, yalnızlaşıyoruz. İnternet, cep telefonları, mesajlaşma uygulamaları, oyunlar, sosyal medya… Tüm bunlar bizi kendi dünyamıza kapanmaya itiyor. Hal böyle olunca ve “zaman” oldukça değerli bir unsur olunca, hepimiz her şeyin kolayına kaçmaya alışıyoruz.

Öte yandan, bugün internet sayesinde çok çabuk iletişim kurabiliyor, sosyal medya sayesinde gündemi rahatlıkla takip edebiliyor, e-ticaret sayesinde istediğimiz her ürüne en kısa sürede sahip olabiliyoruz. Dahası da var… Otonom araçlarla direksiyona dokunmadan kilometrelerce seyahat edebiliyor,  uzaya araçlar göndererek gezegenlerin ve galaksinin görüntülerini elde edebiliyoruz. Blockchain sayesinde uluslararası para transferini dakikalar içinde gerçekleştirebiliyoruz.  Günlük rutinlerimizden tutun da yaptığımız küresel işlere kadar teknoloji hayatımızın her alanına dokunuyor gördüğünüz gibi.

Özetle, teknolojinin bir sınırı ve sonu yok, olmayacaktır da. İhtiyaç duymasak bile, insanoğlunun her zaman daha fazlasına ulaşma isteği, teknolojiyi hayatımızın odağında tutmaya devam edecektir. Dünya değişirken bu değişimi takip etmek hepimiz için bir zorunluluk, ancak yön veren taraf teknoloji değil, insanoğlu olduğu takdirde daha verimli bir ilişkiden bahsedebiliriz.

Yazar Hakkında

mm

Girişimcileri, şirketleri, yatırımcıları ve profesyonelleri bir araya getiren geniş bir ekosistem olan İTÜ Çekirdek, kimyadan elektroniğe, bilişimden biyogenetiğe tüm sektörlere açık bir girişimcilik merkezidir.

Paylaşım
Close