60’lı yıllarda geçmesine rağmen Mad Men bize bugün geleceğin beraber çalışmaya uygun ofis ortamını oluşturabilmemiz için bugün iş dersleri vermektedir. Yüzeysel baktığımız zaman Mad Men gibi 60’lı yılların stilini yansıtan bir dizinin bize şu anki çalışma stilimiz ile ilgili bize ne öğretebileceğini hayal etmemiz zor olmaktadır. Fakat Sterling Cooper’ın muazzam ofis etiketini yoksaydığımızda, beraber çalışma ortamının öne çıkartıldığı ofis alanları yaratma konusunda dersler çıkartabiliriz. Ayrıca bizler dizi sayesinde teknolojinin yarattığı birbirine daha bağlı ve daha esnek iş gücünü rahatça görebiliriz. Mad Men’in diziyi daha yakından incelediğimizde geleceğin ofis ortamını oluşturmada bize öğrettikleri.Evet, Don Draper ve açık ofis birlikte var olabilir.Bir an için kendinizi Don Draper vari bir çalışan olarak hayal edin. Yaratıcı yönünüze dalıyorsunuz ve kimse siz yaratıcılık bölgeniz içindeyken sizi durduramıyor. Dizide Don (belki de çok fazla şekilde) kendi kapalı ofisinde gözüküyor. Kendisi nadir olarak sekreter ile konuşuyor ve bunu yaptığında genellikle sadece kişisel bir iyilik için oluyor. Don reklam yazarları kendisine daha önceden reddedeceği belli herhangi bir proje gösterdiklerinde kızıyor. Hatırlarsanız Don’un aldığı en iyi fikirler yeni elemanlarından gelmektedir. Yeni düşüncelerin çoğu yeni işler ve dehşet reklamlara dönmektedir.

Don’un inatçı yapısını bir kenara bırakırsak bu insanlar arasındaki işbirliğinin gücünü yansıtmakta. Ofiste Don olsa dahi biraz daha açık iletişim daha iyi verimlilik anlamına gelmektedir. Daha işbirlikçi bir yapı daha yaratıcı, doğaçlama beyin fırtınaları ve daha iyi takım verimi yaratır. İşbirliğini artırıcı çözümler ister havalı ofisinizde oturun isterseniz de bir kenarda reklam yazarlığı yapın sizi açık iletişime zorlayacaktır. Bu araçlar açık ya da kapalı olsun tüm ofislerin içinde olmaktadır.

Yeni teknolojilerden korkmayın.

Eğer siz de benim gibiyseniz Peggy daktilonun başına oturduğunda kıkırdamışsınızdır. Joan bir şekilde onu “Tüm bu teknolojiden korkmamalısın” diyerek rahatlatmaya çalışmaktadır. Bu günümüz şartlarında biraz aptalca gelmekte değil mi? Müthiş olarak bu iletişim metodlarını şuanda da duymaktayız. Bizim hikayemizdeki daktilo ise video konferansı teknolojisidir. Videonun birkaç yıla e-posta teknolojisinin yerine geçeceği düşünüyor. Ancak, yine de videonun kullanımının zor olduğunu düşünler yok değil. Polycom’un bu yılın başlarında yaptığı bir araştırmaya göre katılımcıların yarısından daha fazlası video kullanmıyor çünkü genellikle video daha karmaşık bulunuyor ya da hakkında pek bir şey bilinmiyor. Peggy’nin daktilo hakkındaki çekinceleri normaldir. Yeni bir şey ve onun alışık olduğu bir alet değil. Peggy’nin bu tepkisine biraz gülüyoruz çünkü günümüzde herkes daktiloyu nasıl kullanması gerektiğini bilir. Ve aynı kural video konferansında da geçerlidir. Video konferansı sandığınızdan daha kolay olmakla beraber günlük iş akışınıza e-posta ve daktilo kadar kolay şekilde adapte olabilir. Bazen düşünüyorum da acaba torunlarımız şuanda kullandığımız tabletler ve akıllı telefonlara bakıp gülecekler mi?

Konferans çağrısı sandığınızdan daha önemli.

3. sezonun 2. Bölümünde (A Day’s Work), Sterling Cooper ve Ortakları konferans çağrısı denen yeni bir teknoloji satın aldılar. Sahne New York’ta bulunan Bert ve takımının California’da bulunan Ted ve Pete ile canlı şekilde konuştuğunu göstermektedir. Eskiden konferans aramaları gerçek bir baş ağrısıydı. Onlar tutarsız ve ses kalitesini en kötüde tutmaya kararlı aletlerdi. Aramalar konferans odasından yapılıyordu.

İş alanı 1960’lardan beri çok ciddi şekilde değişti. İş gittiğiniz bir yer değil yaptığınız bir şey halini aldı. Günümüz işçisi mobil ve esnektir ve her yerden bağlanarak işini yapabilir. Video konferansı bize her yerden ve her cihazla bağlanabilme olanağını sunar. Çok basittir, kullanması kolaydır ve sezgilerinizi aktarabilirsiniz. Sadece o an konuşana odaklanan kameraların olduğu bir video konferansına sahip olabilirsiniz. Kahve dükkanı, havalimanı hatta evinizden bile çalışabilirsiniz. İş verimliliği genellikle yükselir. Günümüzdeki işyerleri gerçekten mesafeleri sıfırlamakta ve daha aynı odadaymışçasına daha global ve bağlantılı olmaktadır. Fiziksel ofis ekipmanları artık çok gerekli değildir. Ve tabiî ki ses dosyası ile gönderilen sesli konferans çağrıları.

Zeki Bir Kadını Asla Küçümsemeyin

1960larda zaman çok farklıydı. Çalışan kadın düşüncesi sadece sekreter ya da alt seviye elemanlarda yer buluyordu. Bunun gibi kalıplarla savaşmaya hala devam etsek bile dizi Peggy’iyi dizinin sonlarında firmanın önemli bir üyesi olarak göstermiştir. Peggy ofiste sekreterlikten senaryo yazarlığına yükselmiştir. Video konferansının o zamanlarda kullanıldığını bir düşünsenize. Bir kadın olarak değerini düzgün bir ortam olmadan gösterebilmek zordur. Video bu zinciri kırmamızı sağlar. Video konferansı ile kendi bakış açımızı daha rahat empoze edebilir, karşı tarafın reaksiyonunu ölçebilir ve düşüncelerimizi daha verimli şekilde paylaşabiliriz. Video tüm karar alıcıları daha fazla yaklaştırmaktadır ve böylece daha anlamlı ilişkiler kurmanızı sağlar.  Bu bağlantılar 1960’lardaki kadınlara da kesinlikle yardım edebilirdi ama bence şuanda da ciddi bir etkileri yok değil.

Mad Men mükemmel bir senaryoya, inanılabilir karakterlere ve 1960’lardaki ofis yaşamına dair çok iyi saptamalara sahip olan yaratıcı bir dizidir. İş ortamı 50 yıl öncesine oranla şuanda çok daha farklı şekildedir. Viski, sigara ve daktilolar su, atıştırmalık ve video konferansı ile yer değiştirmiştir. Takım elbiselere, ince kravatlara ve ofis davranışlarına gülüyoruz çünkü günümüz Dünya’sı ile alakası yok. Diziyi bir daha izlediğinizde bizi günümüze getiren tüm farklılıkları düşünün. Daha işbirlikçi ekipman ve gelişmiş beraber çalışma teknolojileri (ve belki de daha anlayışlı müdürler) eski alışkanlıkları tamamıyla değiştirdi.

Bir düşünün, eğer Mad Men 50 yıl sonra bugünü anlatıyor olsaydı iki jenerasyon sonramız bizimle aynı şekilde mi hissedecekti acaba?

Kaynak: Featureleadnow

 

Paylaşım
Close